ADALETİN ÜÇ OLMAZSA OLMAZI

 

Günümüzde insanların en çok mağduriyet yaşadığı alanların başında Adaletin bir türlü gereği gibi tesis edilememesi gelmektedir. Adalet nedir? Adalet, herkesin hak ettiğini, hak ettiği kadar alması demektir. Cezada da ödülde de. Ne eksik ne de fazla. Tam hak ettiği kadar. Adaletin ne olduğu hukuk felsefesini en çok meşgul eden konuların başında gelmektedir. 

Adaletin tesis edilmesinde ise üç ana faktör bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi bir hakkın mevcut olmasıdır. Hakkın var olup olmadığı, toplumun gelişmişliği ile çok yakından ilişkilidir. Adalet duygusunun gelişmiş olduğu toplumlarda, insanlar bir hukuki anlaşmazlıkta gerçekten haklı olup olmadıklarını baştan değerlendirir ve karşı taraftan sadece hak ettikleri kadarını talep ederler. Gelişmemiş toplumlarda ise herkes yüzde yüz haklı olduğunu zanneder. Bu nedenle herkes birbirinden davacıdır. İnsanlar sorunlarını medeni olarak çözemezler. Mahkemeler davalarla dolar taşar. Mahkemelerdeki ve İcra Müdürlüklerindeki kabarık dosya sayılarına bakıldığında, ülkemizin bu açıdan şanslı olduğunu söylemek maalesef çok da mümkün değildir.

İkinci temel husus, bu hakkı koruyan bir yasanın mevcut olmasıdır. Eğer hakkınızı ileri sürerken dayanabileceğiniz bir yasa maddesi yoksa, hukuki yollardan hakkınızı elde edebilmeniz mümkün değildir. Adalet sistemi gelişmiş ülkelerin yasaları açık, anlaşılır, yoruma en az ihtiyaç duyacak şekilde  ve içinde bulunulan toplumun ihtiyaçları göz önüne alınarak düzenlenmiştir. Ülkemizde son yıllarda bütün temel yasalar yeniden düzenlenmiş ve güncellenmiştir. Ayrıca bir kısım eksikliklere rağmen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası mevzuata da dahil olunmuştur. Dolayısıyla bir kısım eksikliklerine rağmen uluslararası müktesebatla uyum sağlamış olduğumuzu kabul edebiliriz.

Üçüncü temel husus ise mevcut yasaları uygulayacak nitelikli hukukçuların varlığıdır. Burada hukukçudan kastımız, iddia makamı olan savcıların, savunma makamı olan avukatların ve karar makamı olan hakimlerin olması gereken asgari niteliklere sahip olmalarıdır. 

Savcıların soruşturma yaparken dosyalarını tekemmül ettirmek için çaba göstermeleri, hem lehe hem de aleyhe olan bütün delilleri toplamaları, hukuka aykırı olarak toplanmış delilleri dosyaya dahil etmemeleri, emirleri altındaki adli kolluğu hukuk içerisinde kalmaları için yakından kontrol etmeleri, soruşturmayı bizzat sevk idare etmeleri gerekmektedir. Fakat günümüzde savcıların yargı mensubu gibi değil, devlet memuru gibi hareket ettikleri, dosyaları yeterli araştırmayı yapmadan mahkemelere sevk ettikleri, polisten gelen fezlekeleri kopyala-yapıştır yaparak iddianameye dönüştürdükleri, sanık haklarına yeterince riayet etmedikleri, sadece aleyhe olan delilleri topladıkları, adli kolluğu yeterince kontrol etmedikleri, adli kontrol mekanizmasını etkin bir şekilde işletemedikleri, tutuklama tedbirine gereksiz yere başvurdukları uygulamada sıkça karşılaştığımız sorunlardır.

Avukatlar ise yargılamada savunma makamını temsil etmektedirler. Avukatlardan beklenen nitelikler ise, mevzuata hakim olmaları, davalarını takip ederken özenli davranmaları, önlerine gelen hukuki uyuşmazlıklarda hangi yasa maddesinin tatbik edileceğini doğru olarak saptamaları, dava sürecini doğru olarak kurgulayıp, belirledikleri  stratejiye uygun olarak süreci devam ettirmeleridir. Ülkemizde son yıllarda hukuk fakülteleri sayısının olması gerekenden çok artması, avukatların sayısını artırmış ama niteliğini düşürmüştür. Buna paralel olarak iş hacminin artmaması, avukatlığın kamu hizmeti yönünü tabiri caizse esnaflığa dönüştürmüş, müvekkil müşteri gibi görülmeye başlanmış, hatta iş bulabilmek uğruna avukatlık mesleği ile bağdaşmayan yollara tevessül edilir olmuştur. Bu da yargı sistemini olumsuz olarak etkilemektedir.  

Yargılamanın üçlü sac ayağından birisi de hakimlerdir. Yukarıdaki iki sac ayağı ne kadar iyi çalışırsa çalışsın, eğer o davaya yüksek nitelikli, bağımsız ve tarafsız bir hakim bakmıyorsa, sonucun bir hukuk katliamı olacağı açıktır. O nedenle hakimlerin kişisel niteliklerinin son derece yüksek olması, insan olarak iyi yetişmiş olmaları, hayat tecrübelerinin olması, vicdanları ve yasalar haricinde hiçbir etkinin altında kalmamaları, kişilik olarak da tarafsız olmaları çok önemlidir. 

Sonuç olarak Adalet bir çok girdinin rol oynadığı karmaşık bir süreçtir. Adalet; ekmek kadar, su kadar, hatta belki daha da önemlidir. Görüldüğü gibi, Adalet denilen mekanizmanın sadece bir girdinin düzeltilmesiyle düzelmesi de mümkün değildir. Özellikle de insan kaynağının kalitesi, adalet hizmetinin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Adalet hizmetinin ihtiyacı olan büyük ve gösterişli adliye binaları inşa etmek elbette gereklidir ama nispeten de kolaydır. Nitelikli insan yetiştirmek ise bina inşa etmeye nazaran çok zordur ve çok zaman ister.  

 

Av. O. Kemal AKSOY

09.09.2018

İzmir

ÜYE GİRİŞİ